10 Şubat 2010 Çarşamba

İstanbul Kız Kulesi


Kız Kulesi, hakkında çeşitli rivayetler anlatılan, efsanelere konu olan, İstanbul Boğazı’nın Marmara Denizi’ne yakın kısmında, Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş yapıdır.

Üsküdar’ın sembolü haline gelen kule, Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eserdir. M.Ö. 2475 yıllarına kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olan kule, Karadeniz’in Marmara ile kucaklaştığı yerde minicik bir ada üzerinde kurulmuştur. Bazı Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi derler. Kule hakkında pek çok rivayetler bulunmaktadır. Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder: “Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam seksen arşundur. Sathı mesehası ikiyüz adımdır. İki tarafına bakan yerde kapısı vardır.”

Bugün gördüğümüz kulenin temelleri ve alt katın mühim kısımları Fatih devri yapısıdır. Kulenin etrafındaki sahanlık geniş taşlarla kaplanmıştır. Üstündeki madalyon halindeki bir mermer levhada, kuleye şimdiki şeklini veren Sultan II. Mahmut’un, Hattat Rasim’in kaleminden çıkmış 1832 tarihli bir tuğrası vardır. Kulenin Eminönü tarafı daha genişçe olup burada bir de sarnıç vardır.

İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans döneminde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ise gösteri platformundan, savunma kalesine, sürgün istasyonundan, karantina odasına kadar bir çok işlev yüklenmiştir. Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir.Geçmişten geleceğe en çok da düşlere yol göstermektedir Kız Kulesi.

Kız Kulesi 2000 yılında restore edilerek, artık çatal-bıçak seslerinin duyulduğu bir mekân haline dönüştürülmüştür. Kız kulesine ulaşım Salacak ve Ortaköy’den sandallarla yapılmaktadır.

Çok eski tarihi geçmişi olan Kız Kulesi, bir zamanlar, Boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmıştır. Kule ile Avrupa Yakası boyunca büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine(o zamanlar gemi boyutları küçük olduğu için geçebilmekteydi) izin verilmiştir. Bir süre sonra Kule, zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakasına doğru yıkılmıştır. Kuleden suyun içinde bakıldığında yıkıntıları görülmektedir.

Antik Çağ’da Arkla(küçük kale) ve Damialis(dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da “Tour de Leandros”(Leandros’un kulesi) ismi ile ün yapmıştır. Şimdi ise Kız Kulesi ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmaktadır.

KAYNAK : http://www.kizkulesi.net/

1 Şubat 2010 Pazartesi

Sivas Divriği Külliyesi


Tarihte adından pek fazla bahsedilmeyen Mengücüklüler, yukan Fırat havzasında kurulmuş bir beyliktir. Bu beyliğin adını günümüzde duyuran Erzincan, Divriği yöresinde yapılmış mimari eserler ve bunların zengin taş işçiliğidir. Bunlardan günümüze kalanların içinde en ünlüsü Mengücüklü Ahmet Şah ile eşi Turan Hatun'un 1228 yılında yaptırdığı Divriği Ulu Camii ve Darüşşifasıdır. Anadolu Selçuklu mimarisinin özgün şekli ve değişik süslemeleriyle ayn bir yere sahip olan bu eser için yabancılar "Anadolu Elhamrası' deyimini kullanırlar. Divriği Ulu camii ve Darüşşifasından oluşan külliyede her iki eser de dikdörtgen planlı olup eksenleri birbirine diktir. Külliyenin iç bölümü ortaçağ atmosferini yansıtır. Külliyenin en etkileyici kısımları dört büyük taç kapısıdır. Bir ortaçağ toplumunun mimari başarısını sadece bölgede değil dünyada zirveye çıkaran Divriği Ulu camii ve Darüşşifasıdır. Döneminin tüm sanatsal özelliklerini yansıtan bu eşsiz eser taş işçiliğinin zirvesini oluşturur.

1280 metrekarelik bir alanı kaplayan, kuzey, doğu ve batı yönünde yer alan üç ayrı kapıdan girilen camii kuzeydeki girişe göre uzunlamasına bir yapıdır. Aynı çağda yapılan hiçbir esere benzemeyen sanatsal anlatım tarzı dış cephelerde özellikle de kapılarda kendini belli eder. Çeşitli bitki motifleri ile geometrik desenlerin yer aldığı kapıların her biri değişik bir teknikle yapılmıştır. Ön kapının üzerinde bulunan küçük döner sütunun, yapının sağlamlığının ve tabana tam olarak oturmuş olduğunun göstergesi olarak döndüğü ancak bugün geçirilmiş olan deprem nedeniyle dönmediği yetkililerce bildirilmiştir. Camiin içine girildiğinde mihrap bölümünde değişik anlamları olan şekiller görülmektedir. Bunların içinde en dikkat çekici olanı ters dönmüş kalp şekilleridir. Bunların tevazu anlamına gelen farklı açıklamaları yapılmaktadır. Ayrıca camiin içerisinde hayret uyandıran bir akustik vardır. Yüz mihraba dönük olarak normal sesle okunan bir dua en önden nasıl duyuluyorsa en arkadan da aynı şekilde duyulmaktadır.

Mengücüklü sanatı, mimari plan ve süsleme açısından bölgesel unsurlarla Selçuklu geleneğinin sentezidir. Divriği külliyesi dünyada eşi benzeri olmayan bir yapıdır. Yapıldığı dönemden bu yana restorasyon geçirmeyen camii ve darüşşifası ilk günkü orijinalliğini korumakta olup Unesco tarafından dünya kültür mirası listesine alınan ilk eserlerden biridir. Dünyada tek olan bu eşsiz eserin restorasyon ve çevre düzenleme çalışmalarının başlatılması için girişimlerde bulunulduğu Kültür Bakanlığı yetkililerince tarafımıza bildirilmiştir

KAYNAK : http://www.farukeremvakfi.org.tr/10/s13.html